Avukat Profil Resmi

Miran Legal

Avukat

14.11.2022

Akıllı Sözleşmeler ve Mücbir Sebep Üzerine Hukuki Değerlendirme

Sözleşme ya da akit, hukuki sonuç doğurmak amacı ile iki ya da ikiden fazla kişinin veya kuruluşun, birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleştirdiği işleme verilen isimdir. Günümüzde bazı sözleşmeler, Blockchain teknolojisi kapsamında dijital ortamda yapılmaktadır. Blockchain teknolojisi, şifrelenmiş işlem takibini sağlayan dağınık yapıdaki bir veri tabanı sistemini ifade eder. Teknolojinin gelişimi ile birlikte Blockchain (Blok zinciri) teknolojisi de gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Blockchain teknolojisi ortamında sözleşmeler, insan katılımı ve müdahalesi olmadan otomatik olarak yapılır, gelişir hatta sonuçlanır. İşbu sözleşmelere “akıllı sözleşmeler (smart contract)” adı verilmektedir.
 
Akıllı sözleşmeler ile sözleşmelerin bilgisayar kodu halinde dönüştürülmesi, saklanması, kopyalanması, değiştirilmesi ve blok zinciri çalıştıran bilgisayar ağı tarafından denetlendiğinde bankacılık, sağlık kayıtlarının saklanması, tedarik ve envanter yönetimi ile ödemeler, gayrimenkul ve emlak sektörü, finans gibi birçok alanda kullanılabilmesi sağlanacaktır.
 
Akıllı sözleşme, gerektiğinde sözleşmenin işlem ve değerlerinin değişimini ve gerçekleşmesini kendiliğinden mümkün kılan bir oluşumdur. Bu durum; sözleşmenin şartlarının yerine getirilmesini otomatik olarak sağlar ve her yeni duruma göre kendini revize ederek sözleşmenin yürümesine olanak verir. Ancak akıllı sözleşmelerin günümüzde hukuk tarafından kabul edilen sözleşme kavramı içerisinde olup olmadığına yönelik hala bir fikir birliği bulunmamaktadır.
 
Bazı hukukçulara göre, akıllı sözleşmelerin kendi kendine problem çözme yeteneğine sahip olması ve bu özelliğin ortaya çıkaracağı başkaca sonuçlar, günümüzdeki sözleşme hukukunun kapsadığı kurallar ve ilkelere ters neticeler doğurabilecektir. Türk hukukuna göre sözleşme; “Hukuki sonuç doğurmak amacı ile iki ya da ikiden fazla kişinin veya kuruluşun, birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleştirdiği işlemdir”. Dolayısıyla tanımda görüleceği üzere, sözleşmenin hukuksal alanda bir sonuç doğurması şarttır. Akıllı sözleşmenin hukuki sonuç doğurabilmesi, tarafların sözleşmenin kurulması sırasındaki onaylarına bağlıdır. Ancak sözleşme kurulduktan sonra otomatik olarak yürüyecek ve sözleşmenin tarafları işbu sözleşmeye karışamayacaktır. Geleneksel sözleşmelerdeki karşı tarafa yönelik güven ilkesi; akıllı sözleşmelerde kendisini yazılım algoritmasına karşı güven olarak göstermektedir. Dolayısıyla akıllı sözleşmelerin, sözleşmeler hukuku bağlamındaki geleneksel sözleşme özelliklerini tamamen bünyesinde barındırmadığı görülmektedir. Bu durum da akıllı sözleşmelerin hukuksal açıdan kabul edilip edilmeyeceğine yönelik doktrinde farklı görüşlerin oluşmasına sebep olmaktadır.
 
Akıllı sözleşmelerin kendi kendini yürütmesi fonksiyonu sayesinde insan müdahalesine ihtiyaçları yoktur. Dolayısıyla akıllı sözleşmelere üçüncü bir kişi tarafından müdahale gibi bir durum söz konusu değildir. Akıllı sözleşmelerin kendi kendine yetebilmesinin diğer bir sonucu olarak, tek taraflı ihlal ve fesih edilemeyeceği hükmü amirdir. Taraflar sözleşme kurulurken verdiği onay sonrasında sözleşmeye müdahil olamamaktadır. Bu da akıllı sözleşmenin kendi kendini ilerletmesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca akıllı sözleşmeler, karmaşık bir kriptografi ve basamaklı bir güvenlik önlemi sistemi ile korunduğundan, yedeklenen ve çoğaltılan belgelerin güvenliği üst seviyededir. Buna karşılık; virüs, yazılım hatası, hacklenme riskleri gibi durumlarda sözleşme geçerliliğinin etkilenmesi gündeme gelecektir. Görülmektedir ki; akıllı sözleşmenin avantajları olduğu kadar, dezavantajları da bulunmaktadır.
 
Günümüzde akıllı sözleşmenin iki türü bulunmaktadır. Bunlardan birisi Off-Chain Sözleşmeler iken; diğeri On-Chain Sözleşmeler’dir. 
 
Off-Chain Sözleşmelerde, iki adet sözleşme bulunmaktadır. Bunlardan ilki tarafların bir araya gelerek oluşturduğu geleneksel sözleşmedir. Diğeri ise tarafların oluşturmuş olduğu geleneksel sözleşmenin ifası için oluşturulan akıllı sözleşmedir. Bu iki sözleşme arasında bir çatışma meydana gelmesi halinde ise, geleneksel sözleşme hükümleri öncelikli olarak dikkate alınmaktadır. 
 
On-Chain Sözleşmelerde ise yalnızca akıllı sözleşme bulunmaktadır. Akıllı sözleşme, hem sözleşmenin kurulması aşamasında hem de sözleşmenin icra aşamasında başroldür. Bir konuyla alakalı sözleşme kodu, akıllı sözleşme içeriğinde yer almıyorsa; bu durumda ilgili konu taraflar arasındaki anlaşmanın bir parçası olmayacaktır. Akıllı sözleşmelerin doğası gereği müdahale de mümkün olmadığından, sözleşme kendisini mevcut bulunduğu haliyle yürütmeye devam edecek ve taraflar açısından bağlayıcılığını koruyacaktır. Dolayısıyla On-Chain Sözleşmelerin, sözleşmenin kurulma aşamasında net, düzenli ve açık bir şekilde düzenlenmesi önem arz etmektedir.
 
Akıllı sözleşmeler ile alakalı bir diğer soru ise; sözleşme edimlerinin ifasında yaratılan bu otomatik sistem, tarafların menfaat dengesini ayarlayabilecek midir? Saik hataları ya da taraf sorumsuzlukları gibi durumların gündeme gelmesini gerekli kılan hallerde, akıllı sözleşmeler nasıl uygulanacaktır? Bu konular açısından doktrinde, risk dağılımı üzerinden yaklaşım yoluna gidilmektedir. Ancak bazı durumlarda risk dağılımı yapılsa dahi, söz konusu risk dağılımının koda aktarılması mümkün gözükmemektedir. Örneğin sözleşmenin ifasının mücbir sebeplerden dolayı gerçekleşememesi durumu bir risk teşkil etmektedir. Ancak mücbir sebebin ne olduğunun önceden tespit edilmesi oldukça güçtür. Örneğin Covid-19 salgını sebebiyle sözleşme hükümlerinin ifası ile ilgili meydana gelen değişimlerin önceden öngörülmesi kimseden beklenemeyecektir. 
 
Türk Borçlar Kanunu’na göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Burada kanun koyucu “borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebepler” şeklinde belirsiz bir ifade kullanarak, somut olayın özelliklerine göre yorum yoluyla kanun maddesinin uygulanabilmesi yolunu açmıştır. Kanun maddesindeki belirsizlik hukukçular tarafından her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmektedir. Ancak akıllı sözleşmeleri oluşturan algoritmalarda her bir kodun belirli ve açık olması gerekir. Akıllı sözleşmeler kurulduktan sonra sözleşmeye müdahalenin de mümkün olmadığı düşünüldüğünde, bu durumun hukuki açıdan yaratabileceği sorunlar doktrinde tartışılmaktadır.
 
Akıllı sözleşmelerde taraflar iradelerini, “eğer şu şart gerçekleşirse bunu yap” şeklinde ifade edilen kodlar ile yazarlar. Dolayısıyla her bir veri girişinin (input), bir çıktısı (output) olacağından; hukuki açıdan mücbir sebepleri önceden öngörerek koda aktarmak oldukça zordur. Öngörülemeyen bir mücbir sebebin kod haline dönüştürülemeyeceği düşünüldüğünde, söz konusu mücbir sebebin söz6leşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkması halinde sözleşmenin devam etmesi taraflar açısından hakkaniyetli olmayacaktır. 
 
Ancak akıllı sözleşmeyi oluşturan algoritmaya “mücbir sebep” kelimesi öğretildiği takdirde; algoritmanın gelecekte meydana gelen bir olayı mücbir sebep olarak tanımlaması ve hukuk kuralları çerçevesinde ifanın nasıl etkileneceğini analiz etmesi mümkündür. Bu durum hukukçuları değil mühendisleri ilgilendiren bir kavramdır. Ancak teknolojinin her geçen gün gelişmesi ve mümkün gözükmeyen şeylerin mümkün hale geldiği günümüzde, algoritmanın mücbir sebebin varlığını algılaması imkansız değildir. Örneğin günümüze kadar meydana gelmiş tüm sel, tsunami, salgın hastalıklar, deprem vs gibi mücbir sebep hallerinin tamamı öğretildiğinde algoritma, gelecekte meydana gelen bir durumun mücbir sebep olduğu çıkarımını yapabilecektir. Ancak daha önce benzeri meydana gelmemiş bir olayın ortaya çıkması halinde algoritmanın söz konusu durumu mücbir sebep kategorisine sokması güçtür. Dolayısıyla bu durum ifa aşamasında yine sıkıntı meydana getirecektir.
 
İfa aşamasında meydana gelebilecek bir diğer sıkıntı temerrüt konusunda karşımıza çıkmaktadır. Kural olarak muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borçlunun temerrüdü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda 117 ila 126’ncı maddeleri arasında yer almaktadır. Kanunda temerrüt, menfaat dengesi ve sorumsuzluk halleri de göz önünde bulundurularak düzenlenmiştir. Örneğin; 119’uncu madde uyarınca temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan da sorumludur. Ancak maddenin ikinci fıkrası uyarınca, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir. Görüldüğü üzere ikinci fıkrada yorum müessesi devreye girmektedir. Akıllı sözleşmelerde ise işbu yorum tekniğinin kullanılması günümüz şartlarında mümkün değildir. Akıllı sözleşmeleri oluşturan kodlar sayesinde ancak risk dağılımı analizi yapılabilecek ve söz konusu uyuşmazlığa entegrasyonu sağlanabilecektir. Ancak günümüzde avukatlar ya da hakimlerin yorum yoluyla ve taraf menfaatlerini gözeterek yaptığı yorumlamaların, yazılım algoritması tarafından yapılması günümüzde mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla akıllı sözleşmelerin hukuki olarak sözleşme statüsünde kabul edilmesinden önce; teknolojiye ve teknolojinin gelişim hızına uygun net, açık bir mevzuatın oluşturulması zaruridir. Aksi halde geleneksel sözleşmelere uygulanan yürürlükteki hukuk kurallarının akıllı sözleşmelere uygulanması durumunda, sözleşmenin tarafları açısından çok ciddi sorunların meydana geleceği açıktır.
 
 
SONUÇ

Akıllı sözleşmeler, yoruma açık olmayan, maliyeti düşük, üçüncü kişiler tarafından manipüle riskinin az olduğu, evrak işlerini büyük ölçüde azaltan, verileri kaybetme riski olmayacak şekilde yedekleyen ve saklayan, insan müdahalesi olmaksızın yürütülen bir oluşumdur. Henüz günümüzde hukuki olarak sözleşme niteliğine haiz olduğu açıkça belirtilmemiş olsa da doktrinde çoğu hukukçu tarafından sözleşme niteliğine haiz olduğu düşünülmektedir. Ancak akıllı sözleşmelerin günümüzdeki avantaj ve dezavantajları düşünüldüğünde, kapsamlı bir mevzuat düzenlendikten sonra hukuk sistemine dahil edilmesinin daha sağlıklı olacağı açıktır. 

Sektörden Yayınlar